Is this the sound of our demise
-Bu ölümümüzün sesi mi
Or just the opposite?
-Ya da sadece karşıtlık mı?
I love you and I miss you
-Seni seviyor ve özlüyorum.
What else is there to say?
-Söylenecek başka ne var?
It takes a hell of a lot more to complete this
-Bunu tamamlamak için çok daha fazla lanet olsaıca şey gerekiyor.
Far more, far more to recreate
-Daha uzak, yeniden yaratmak için daha uzak
Far more, far more, far more, far more
-Daha uzak, daha uzak, daha uzak, daha uzak...
Far more, far more than we can take
-Daha uzak, gidebileceğimizden daha uzak.
When you decide how much time
-Ne kadar süreceğine karar verdiğinde
Do you let, do you let, do you let, do you let
-İzin verir misin, izin verir misin?
Pass before
-Hüküm ver,
These false starts, these small meals
-Bu yanlışlar başlamadan öncei bu küçük öğünlere...
They're for my, for my starving hands
-Onlar benim için, açlıktan ölen ellerim için.
Just treading, just treading shallow waters
-Sadece basıyorum, sadece sığ sulara basıyorum.
Avoiding the drop, the drop in the ocean floor
-Damllardan kaçıyorum, okyanustaki damlalardan...
Far more, far more, far more, far more
-Daha uzak, daha uzak, daha uzak, daha uzak...
Far more, far more than we possess
-Daha uzak, sahip olduğumuzdan daha uzak.
How much, how much, how much
-Ne kadar,
How much longer, girl
-Ne kadar daha uzun, kızım
How much longer do we need to wait?
-Beklememiz gerekn zaman daha ne kadar uzar?
For a moment when the blare of the tv subsides
-Bir anlığına, televizyonun tiz sesi azaldığında
And then song fills the air, playing every night
-Ve şarkı havayı doldurur, her gece çalar.
A change in the key feels like a change in the season
-Anahtardaki şans sezondaki şans gibi hissettirir
I pretend almost every, every other night
-Neredeyse her gece, ve diğer her gecelerde miş gibi yapıyorum
That this body and its entirety belongs to me, every breath
-Bu beden ve mükemmeliği bana ait, her nefes...
It comes and goes
-Gelir ve gider
It comes and goes
-Gelir ve gider
All night
-Tüm gece...
Well, you can't dictate the way, the way I'm gonna feel
-Evet, zorla kabul etttiremezsin, nasıl hissedeceğimi...
No matter what, no matter what I'm forced to see
-Ne olduğu önemli değil, görmem gereken şey önemli değil.
I'll be the one free of jealousy
-Kıskançlıktan özgür olan tek kişi olacağım.
Far more, far more, far more, far more
-Daha uzak, daha uzak, daha uzak, daha uzak...
Far more, far more than we can take
-Daha uzak, gidebileceğimizden daha uzak.
So well, so well, so well rehearsed
-Bu yüzden, bu yüzden, bu yüzden prova yaptım
I coordinate this kind of mess
-Dağınıklığın bu çeşidini düzeltiyorum.
I'll do it like, do it like, do it like
-Hoşuma gideni yapacağım, hoşuma gideni yapacağım.
Do it like, do it like, do it like
-Hoşuma gideni yapacağım.
Do it like, do it like, do it like we used to
-Hoşuma gideni yapacağım, eskiden yaptığımız gibi
Like we used to do
-Eskiden yaptığımız gibi.
I love you and I miss you
-Seni seviyor ve özlüyorum.
What else is there to say?
-Söylenecek başka ne var?
The Honorary Title - Far More Şarkı Sözüne henüz yorum yapılmamış. The Honorary Title - Far More şarkı sözüne ilk yorumu siz yaparak katkıda bulunabilirsiniz.;