SAFFAT SURESİ
1. Vessaffati saffa
2. Fezzacirati zecra
3. Fettaliyati zikra
4. İnne ilaheküm le vahıd
5. Rabbüs semavati vel erdı ve ma beynehüma ve rabbül meşarık
6. İnna zeyyennes semaed dünya bi zınetinil kevakib
7. Ve hıfzam min külli şeytanim marid
8. La yessemmeune ilel meleil a'la ve yukzefune min külli canib
9. Dühurav ve lehüm azabüv vasıb
10. İlla men hatfel hatfete fe etbeahu şihabün sakıb
11. Festeftihim ehüm eşddü halkan em men halakna inna halaknahüm min tıynil lazib
12. Bel acibte ve yesharun
13. Ve iza zükkiru la yezkürun
14. Ve iza raev ayetey yesteshırun
15. Ve kalu in haza illa sıhrum mübın
16. E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le meb'usun
17. E ve abaünel evvelun
18. Kul neam ve entüm dahırun
19. Fe innema hiye zecratüv vahıdetün fe izahüm yenzurun
20. Ve kalu ya veylena haza yevmüd dın
21. Haza yevmül faslillezı küntüm bihı tükezzibun
22. Uhşürullezıne zalemu ve ezvacehüm ve ma kanu ya'büdun
23. Min dunillahi fehduhüm ila sıratıl cehıym
24. Ve kıfuhüm innehüm mes'ulun
25. Me leküm la tenasarun
26. Bel hümül yevme müsteslimun
27. Ve akbele ba'duhüm ala ba'dıy yetesaelun
28. Kalu inneküm küntüm te'tunena anil yemın
29. Kalu bel lem tekunu mü'minın
30. Ve ma kane lena aleyküm min sultan bel küntüm kavmen tağıyn
31. Fe hakka aleyna kavlü rabbina inna le zaikun
32. Fe ağveynaküm inna künna ğavın
33. Fe innehüm yevmeizin fil azabi müşterikun
34. İnna kezalike nef'alü bil mücrimın
35. İnnehüm kanu iza kıyle lehüm la ilahe illellahü yestekbirun
36. Ve yekulune e inna letariku alihetina li şaırim mecnun
37. Bel cae bil hakkı ve saddekal murselın
38. İnneküm lezaikul azabil elım
39. Ve ma tüczevne illa ma küntüm ta'melun
40. İlla ıbadellahil muhlesıyn
41. Ülaike lehüm rizkum ma'lum
42. Fevakih ve hüm mükramun
43. Fı cennatin neıym
44. Ala sürurim mütekabilın
45. Yütafü alyhim bi ke'sim mim meıyn
46. Beydae lezzetil lişşaribın
47. La fıha ğavlüv ve la hüm anha yünzefun
48. Ve ındehüm kasıratüt tarfi ıyn
49. Ke ennehünne beydum meknun
50. Fe akbele ba'duhüm ala ba'dıy yetesaelun
51. Kle kailüm minhüm innı kane lı karın
52. Yekulü e inneke le minel müsaddikıyn
53. E iza mitna ve künna türabev ve ızamen e inna le medınun
54. Kale hel entüm müttaliun
55. Fattalea fe raahü fı sevail cehıym
56. Kale tellahi in kidte le türdın
57. Ve lev la nı'metü rabbı leküntü minel muhdarın
58. E fe ma nahnü bi meyyitın
59. İlla mevtetenel ula ve ma nahnü bi müazzebın
60. İnne haza le hüvel fevzül azıym
61. Li misli haza felya'melil amilun
62. E zalike hayrun nüzülen em şeceratüzç zekkum
63. İnna cealnaha fitnetel liz zalimın
64. İnneha şeceratün tahrucü fı aslil cehıym
65. Tal'uha ke ennehu ruusüş şeyatıyn
66. Fe innehüm le akilune minha fe maliune minhel butün
67. Sümme inne lehüm aleyha le şevbem min hamum
68. Şümme inne merciahüm le ilel cehıym
69. İnnehüm elfev abaehüm dallın
70. Fe hüm ala asarihim yühraun
71. Ve le kad dalhle kablehüm ekserul evvelın
72. Ve le kad erselna fıhim münzirın
73. Fenzur keyfe kane akıbetül münzerın
74. İlla ıbadellahil muhlesıyn
75. Ve le kad nadana nuhun fe le nı'mel müccıbun
76. Ve necceynahü ve ehlehu minel kerbil azıym
77. Ve cealna zürriyyetehu hümül bakıyn
78. Ve terakna aleyhi fil ahırın
79. Selamün ala nuhın fil alemın
80. İnna kezalike neczil muhsinın
81. İnnehu min ıbadinel mü'minın
82. Sümme ağraknel aharın
83. Ve inne min şıatihı le ibrahım
84. İz cae rabbehu bi kalbin selım
85. İz kale li ebıhi ve kavmihı maza ta'büdun
86. E ifken aliheten dunellahi türıdun
87. Fe ma zannüküm bi rabbil alemın
88. Fe nezara nazraten fin nücum
89. Fe kale innı sekıym
90. Fe tevellev anhü müdbirın
91. Ferağa ila alihetihim fe kale e ela te'külun
92. Ma leküm la tentıkun
93. Ferağa aleyhim darbem bil yemın
94. Fe akbelu ileyhi yeziffun
95. Kale e ta'büdune ma tenhıtun
96. Vallahü halekkkaküm ve ma ta'melun
97. Kalübnu lehu bünyanen fe elkuhü fil cehıym
98. Fe eradü bihı keyden fe cealnahümül esfelın
99. Ve kale innı zahibün ila rabbı seyehdın
100. Rabbi heb lı mines salihıyn
101. Fe beşşernahü bi ğulamin halım
102. Felemma beleğa meahüs sa'ye kale ya büneyye innı era fil menami ennı ezbehuke fenzur maza tera kale ya ebetif'al ma tü'meru setecidünı in şaellahü mines sabirın
103. Felemma eslema ve tellehu lil cebın
104. Ve nadeynahü ey ya ibrahım
105. Kad saddakter rü'ya inna kezalike neczil muhsinın
106. İnne haza le hüvel belaül mübın
107. Ve fedeynahü bi zibhın azıym
108. Ve terakna aleyhi fil ahırın
109. Selamün ala ibrahım
110. Kezalike neczil muhsinın
111. İnnehu min ıbadinel mü'minın
112. Ve beşşernahü bi ishaka nebiyyem mines salihıyn
113. Ve barakna aleyhi ve ala ishak ve min zürriyyetihima muhsinüv ve zalimül li nefsihı mübın
114. Ve le kad menenna ala musa ve haun
115. Ve necceynahüma va kavmehüma minel kerbil azıym
116. Ve nasarnahüm fe kanu hümül ğalibın
117. Ve ateynahümel kitabel müstebın
118. Ve hedeynahümes sıratal müstekıym
119. Ve terakna aleyhima fil ahırın
120. Selamün ala musa ve harun
121. İnna kezalik enczil muhsinın
122. İnnehüma min ıbadinel mü'minın
123. Ve inne ilyase le minel murselın
124. İz kale li kavmihı ela tettekun
125. E ted'une ba'lev ve tezerune ahsenel halikıyn
126. Allahe rabbeküm ve rabbe abaikümül evvelın
127. Fe kezzebuhü fe innehüm le muhdarun
128. İlla ıbadellahil muhlesıyn
129. Ve terakna aleyhi fil ahırın
130. Selamün ala ilyasın
131. İnna kezalike neczil muhsinın
132. İnnehu min ıbadinel mü'minın
133. Ve inne lutal le minel mürselın
134. İz necceynahü ve ehlehu ecmeıyn
135. İlla acuzen fil ğabirın
136. Sümme demmernel aharın
137. Ve inneküm le temürrune aleyhim musbihıyn
138. Ve bil leyl e fe la ta'kılun
139. Ve inne yunüse le minel murselın
140. İz ebeka ilel fülkil meşhun
141. Fe saheme fe kane minel müdhadıyn
142. Feltekamehül hutü ve hüve mülım
143. Fe lev la ennehu kane minel müsebbihıyn
144. Le lebise fı batnihı ila yevmi yüb'asun
145. Fe nebeznahü bil arai ve hüve sekıym
146. Ve embenta aleyhi şeceratem miy yaktıyn
147. Ve erselnahü ila mieti elfin ev yezıdün
148. Fe amenu fe metta'nahüm ila hıyn
149. Festeftihim e li rabbikel benatü ve lehümül benun
150. Em halaknel melaiket inasev ve hüm şahidun
151. E la innehüm min ifkihim le yekulun
152. Veledellahü ve innehüm le kazibun
153. Astafel benati alel benın
154. Ma leküm keyfe tahkümun
155. E fe la tezekkerun
156. Em leküm sültanüm mübın
157. Fe'tu bi kitabiküm in küntüm sadikıyn
158. Ve cealu beynehu ve beynel cinneti neseba ve le kad alimetil cinnetü innehüm le muhdarun
159. Sübhanellahi amma yesıun
160. İlla ıbadellahil muhlesıyn
161. Fe inneküm ve ma ta'büdun
162. Ma entüm aleyhi bi fatinın
163. İlla men hüve salil cehıym
164. Ve ma minna illa lehü mekamüm ma'lum
165. Ve inna le nahnüs saffun
166. Ve inna le nahnül müsebbihün
167. Ve in kanu le yekulun
168. Lev enne ındena zikram minel evvelin
169. Lekünna ıbadellahil muhlesıyn
170. Fe keferu bih fe sevfe ya'lemun
171. Ve le kad sebekat kelimetüna li ıbadinel murselın
172. İnnehüm le hümül mensurun
173. Ve inne cündena lehümül ğalibun
174. Fe tevelle anhüm hatta hıyn
175. Ve ebsırhüm fe sevfe yübsırun
176. E fe biazabina yesta'cilun
177. Fe iza nezele bi sahatihim fe sae sabahul münzerın
178. Ve tevelle anhüm hatta hıyn
179. Ve ebsır fe sevfe yübsırun
180. Sübhane rabbike rabbil ızzeti amma yesfun
181. Ve selamün alel murselın
182. Vel hamdü lillahi rabbil alemın
MEALİ
37 – SÂFFÂT SÛRESİ
Mekke'de indirilmiş olup 182 âyettir. İsmini ilk ayetinde geçen kelimeden almıştır. Bu sûrede önce melaikeden, daha sonra cinlerden bahsedilir. Cahiliye arapları arasında yaygın olup, cinleri Allah'ın kızları sayan şirk inancı iptal edilir. Müteakiben, insanların ölümden sonra dirilip hesap verecekleri vurgulanır. Hz. İbrâhim, Hz. İsmâil, Hz. Mûsâ, Hz. Harun, Hz. İlyas, Hz. Lut (aleyhimu's-selam) gibi peygamberlerin tebliğleri hatırlatılır, müminlere kesin bir zafer vaad edilir.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
1 – Yemin ederim o saf saf dizilenlere,
Müfessirlerin çoğuna göre ilk üç âyette bildirilen işleri yapanlar melaike topluluklarıdır. Birinci âyette emirleri yerine getirmek için hazır kıta bekleyen; ikinci âyette yağmurun yağmasını düzenleyen, üçüncü âyette ise peygamberlere vahiyleri, salih kullara ise ilhamları getiren melaike toplulukları kasdedilmiştir.
2 – Sevk-u idare edip menedenlere,
3 – Kitap okuyanlara ki
4 – Sizin ilahınız bir tek İlahtır.
5 – O, hem göklerin, yerin ve ikisi arasında olan bütün varlıkların, hem de güneş'in bütün doğuş yerlerinin Rabbidir.
Güneş ufukta her gün farklı yerlerden doğar, böylece birçok doğuş sözkonusu olur. Bu sayede Güneşin, dünyanın bütün bölgelerinde muhtelif zamanlarda görülmesi mümkün olur.
6 – Biz dünyaya en yakın semayı yıldızlarla süsledik.
Gökler sınırsız olmayıp birtakım sınırları vardır. Hiçbir âsi şeytan o hudutları aşamaz. Hiçbir gök cismi kendi ekseni dışına çıkamaz. Onların yollarına da başka cisim giremez. Uzay boş sanılır, ama oradaki sınırlar çok kesin hatlarla çizilmiştir. İnsanın ay'a gitmesinin ne kadar zorluklardan sonra gerçekleştiği pek iyi bilinmektedir. Oysa dünyanın uydusu olan ay, bize en yakın gök cismidir.
7 – Ve orayı her türlü şeytandan koruduk.
8 – Onlar Mele-i Âla'ya yükselip dinleyemezler ve her taraftan bombardımana tutulurlar.
9 – Dinlemeye kalksalar kovulup atılırlar. Hem onlar için devamlı bir azap vardır.
10 – Ne var ki içlerinden birisi bir söz kırıntısı kapmayı başarırsa, derhal yakıcı ve delici bir ışın onu kovalar.
Cahiliye arapları arasında kehanet pek yaygın idi. Kâhinlerin cinlerle irtibatlı olarak gaybî haberler getirdiklerine inanırlardı. Hz. Peygamberi de (a.s.) öyle nitelendirdiler. Allah şeytanların Mele-i Âlaya yaklaşır yaklaşmaz delici bir ışının onları kovaladığını bildirir.
11 – Onlara bir sor bakalım: Kendileri mi yaratılışça daha güçlü kuvvetli, yoksa Bizim diğer yarattıklarımız mı? Doğrusu Biz onları, yapışkan bir çamurdan yarattık.
Bunlar: Melaike-i kiram, gökler âlemi, yer ve ikisi arasındakiler, şihablar ve diğer mahlûklardır. 'Men” ism-i mevsûlü akıllı varlıkları tağlib için olup, onlarla beraber şuursuz ve cansızlar da dahildirler.
12 – Ne var ki sen onların haşri inkâr etmelerine şaşırıyorsun, onlar ise seninle alay ederler.
13 – Kendilerine nasihat edildiğinde uyarmaları dikkate almazlar.
14-17 – Gerçeği gösteren bir delil veya bir mûcize görseler, başkalarını da onunla alay etmeye çağırır ve 'Bu, derler, besbelli bir sihir! Demek biz öldükten, hem de çürümüş kemik ve toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilecek mişiz! Gelmiş geçmiş babalarımız ve dedelerimiz de mi dirilecekler!”
18 – De ki: 'Evet, diriltilecek, hem de zelil ve perişan bir vaziyette diriltileceksiniz!
19 – Bu iş için sadece bir tek emir yeter! Bir de bakarsınız ki hepsi dirilmiş, etraflarına bakınıyorlar.
20 – 'Eyvah, bize!” derler, 'İşte bize bahsedilen hesap günü!”
21 – Melekler de: 'Evet, evet bu, sizin yalan saydığınız hüküm günüdür!” derler.
22-24 – Yüce Allah meleklere şöyle emreder: 'O zalim müşrikleri, yoldaşlarını ve Allah'tan başka putlaştırdıkları nesneleri toplayın ve hepsini doğru cehennem yoluna dizin. Hem tutuklayın onları, çünkü sorguya çekilecekler!”
25 – Ne oldu size, neden birbirinize yardım etmiyorsunuz?
26 – Doğrusu bugün onlar birbirini yardımdan mahrum bırakıp azaba teslim etmişler, acz içinde kıvranmaktadırlar.
27 – Birbirlerine dönüp itham ederek karşılıklı soru yöneltirler.
28 – Tâbi olanlar önderlerine: 'Siz, derler, bize (en çok önem verdiğimiz taraftan), sağ cihetten gelir, ısrarla size tâbi olmamızı isterdiniz?”
29-32 – 'Hayır, bilakis! derler öbürleri, siz zaten iman eden kimseler değildiniz.
Hem bizim, sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu ki! Bilakis, siz azgın bir gürûh idiniz!”
'Ne dersek boş! Artık Rabbimizin azap hükmü hakkımızda kesinleşti. Biz hakettiğimiz cezayı mutlaka tadacağız. Evet, sizi biz kışkırttık, çünkü biz de azmış durumdaydık.”
33 – O halde o gün hepsi azap çekmekte müşterektirler.
34 – İşte Biz suçlulara böyle davranırız.
35-36 – Çünkü onlara 'Allah'tan başka ilah yok!” denildiğinde, kibirlenip kafa tutarlar ve: 'Deli bir şairin sözüne bakarak hiç biz ilahlarımızı bırakır mıyız, olacak iş mi bu?” derlerdi.
37 – Hayır! o deli değildir. O size gerçeğin ta kendisini getiren ve bütün peygamberleri tasdik eden bir resuldür.
38-39 – Siz yarın âhirette elbette o acı azabı tadacaksınız.
Ama aslında siz sadece yaptıklarınızın karşılığını göreceksiniz (yoksa size bundan fazla bir azap verilmeyecek).
40 – (Lâkin Allah'ın) ihlasa erdirdiği kulları, yaptıklarının mükâfatını, kat kat fazlasıyla alacaklar.
İstisna burada munkatı olup 'lâkin” mânasına gelir.
41-42 – Onların, tarife hacet olmayan, her yönden mükemmel bir nasipleri vardır, onlara meyveler vardır. Ve onlar hep izzet ve ikramla ağırlanırlar.
Cennette meyveler, sadece lezzet için yenir. Cennette acıkma duygusu olmayacaktır.
43-47 – Naim cennetlerinde, karşılıklı tahtlar üzerinde otururlar.
Kaynağından taze doldurulmuş, berrak mı berrak, içenlere pek hoş gelen,
içinde zararlı ve sersemletici şey olmayan, sarhoş da etmeyen içecekler,
dolu dolu kadehlerle etraflarında fır dönen hizmetçiler tarafından ikram edilir.
Başka yerlerden, cennette hizmet edenlerin, çocuklar olduğu anlaşılmaktadır (52,24; 76,19). Bâliğ olmamış müşrik çocukları cennetlik olup, annesi babası cehenneme gitmiş bu çocuklar, mutlu olsunlar diye, cennetliklere hizmet etmek üzere vazifelendirilirler.
Dünya içkilerinin kokusu ve tadı pis olup mideyi olumsuz yönde etkiler. Daha sonra beyne tesir edip baş döndürür, karaciğerin çalışmasını aksatarak bünyeyi harap eder.
48-49 – Yanlarında, kocalarından başkasının yüzüne bakmayan, yumuşak bakışlı, güzel gözlü, gün yüzü görmemiş yumurtanın pembe beyaz renginde eşleri de olacak.
50 – Birbirleriyle sohbete girerler.
51-53 – Derken biri der ki: 'Sahi, benim de yakın bir arkadaşım vardı.
Yanıma gelir, iğneli iğneli 'Sen de mi, derdi, bu masala inananlar arasında yer alıyorsun? Yani biz ölüp çürümüş kemik, toz toprak haline geldikten sonra, biz mi dirilip hesap vereceğiz, buna da inanılır mı?”
54-57 – 'Şimdi ister misiniz onu size göstereyim?” Onlar da arzu edince, derhal bir tarama yapıp onu cehennemin tam ortasında bulur.
'Vallahi, nerdeyse beni de düştüğün o helâke sürükleyecektin!
Rabbimin hidâyet nimeti yetişmeseydi, eli kolu kelepçeli getirilip o azaba atılanlardan olacaktım!”
58-61 – Sonra cennetteki arkadaşlarına dönerek: 'O ilk ölümümüzden sonra artık bize burada ölüm olmayacak değil mi, o azap bize hiç ulaşmayacak değil mi?
Ne güzel! Şükürler olsun! İşte kurtuluş, işte büyük başarı diye buna derler.
Çalışanlar, asıl, böyle bir başarı elde etmek için çalışsınlar!”
62-65 – 'Şimdi iyi düşünün.” buyurur Yüce Allah,
'Sonuç olarak böylesi bir mutluluk mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı?
Biz onu zalimler için bir dert ve azap yaptık.
O öyle bir ağaçtır ki cehennemin ta dibinden çıkar. Meyveleri: sanki şeytanların başları!”
Zakkum: Tadı çok acı, pek fena kokan bir bitki olup ondan çıkan sıvı, bedene bulaşması halinde deriyi tahriş eder.
İnsanlar şeytanları görmediklerinden bu benzetmeyi anlayamayanlar bulunabilir. Fakat bu kabil teşbihler dile yerleşmiştir. Nasıl ki temiz ve nuranî bir insan meleğe, güzel bir kadın periye, çirkin bir kadın cadıya benzetilir.
66 – İşte o zalimler bunları yer ve karınlarını tıka basa doldururlar.
67 – Zakkum yemeğinin üstüne, barsakları parçalayan irin karışık kaynar su içerler.
Hamîm (kaynar su) cehennemin dışındadır; Zira 'Onlar, cehennemle hamîm arasında gider gelirler.” âyetinden bu anlaşılmaktadır.
68 – Sonra dönüşleri, şüphesiz ateşe olacaktır.
Yedikleri zakkum boğazlarına durunca ve acıtınca bu acıyı dindirmek için su veya meşrubat ararlar. Ama irinli kaynar sudan başka bir şey bulamazlar.
69 – Onlar atalarını haktan sapmış durumda buldular.
70 – Bunlar da onların izlerinde koşmaya can atıyorlar.
71-72 – Daha önce yaşayan insanların ekserisi de yoldan sapmışlardı.
Biz de onları uyarıp gerçeği gösteren peygamberler göndermiştik.
73 – İşte bak ve düşün: O uyarılanların âkıbeti nice oldu?
74 – Ancak, içlerinden Allah'ın imana ve ihlasa muvaffak kıldığı kullar,
elçileri dinleyip o kötü âkıbetten kurtuldular.
75 – Nitekim Nûh Bize yalvardı da, Biz onun duasını ne de güzel kabul buyurduk!
76 – Onu, ailesini ve yanındaki müminleri o müthiş felaketten kurtardık.
77 – Hayatta kalıp payidar olmayı da onun soyuna has kıldık.
78 – Sonraki nesiller içinde de ona iyi bir nam bıraktık:
79 – 'Bütün milletler içinden selam var Nûh'a!”
80 – Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!
81 – Gerçekten o, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.
82 – Sonra da öbürlerini, o zalim kâfirleri suda boğduk.
83 – İbrâhim de, şüphesiz onun taraftarlarından biriydi.
84 – O, Rabbine tertemiz bir kalb ile yöneldi.
85-87 – Babasına ve halkına şöyle dedi: 'Nedir bu tapındığınız nesneler? İlle de bir iftira, bir yalan olsun diye mi Allah'tan başka mâbud arıyorsunuz!
Siz Rabbülâlemini ne zannediyorsunuz?
Onun sıfatlarını iyice biliyormusunuz?
88-89 – Bir bayram günü, İbrâhim halkın içinde iken yıldızlara bir göz atıp: 'Ben, galiba hastayım!” dedi.
'Yıldızlara bakma” düşünmeyi ifade eden bir deyimdir. Nitekim bir şey düşünen kimse gayr-ı ihtiyarî bakışlarını gökyüzüne çevirir.
Halk hastalıktan korktuğu için, kendilerine de bulaşmasın diye, derhal onun yanından uzaklaştılar.
90 – Derhal onun yanından uzaklaştılar.
91-92 – O da çaktırmadan putların yanına sokuldu. Onlara takdim edilmiş öylece duran yemekleri görünce: 'Buyursanıza, neden yemiyorsunuz?” Neyiniz var, neden konuşmuyorsunuz?” dedi.
93 – Hiddetini tutamıyarak iyice yaklaşıp putlara kuvvetli bir darbe indirdi.
94 – Bunu haber alan halk telaşla ve sür'atle onun yanına gittiler.
95-96 – O da: 'Â! Siz ellerinizle yonttuğunuz bu heykellere mi tapıyorsunuz? Hâlbuki sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah'tır.” dedi.
97 – Sonunda: 'Haydin, dediler, onun için bir odun yığını hazırlayın da onu ateşin içine atın!.”
98 – Ona tuzak hazırlamak istediler, ama Biz heveslerini kursaklarında bıraktık. Asıl kendilerini perişan ettik.
99 – İbrâhim dedi ki: 'Ben, Rabbimin gitmemi emrettiği yere doğru gidiyorum, O elbet bana yol gösterecektir.”
100 – 'Ya Rabbî, salih evlatlar lütfet bana!”
101 – Biz de ona aklı başında bir oğul müjdeledik.
Bu duadan Hz. İbrâhim (a.s.)'ın o zaman çocuğu olmadığı sonucu çıkarılabilir. Hz. İsmâil ile Hz. İshak'ın iyice yaşlandığı sırada verildiği (14,39) bilinince, duasına uzun yıllar sonra icabet edildiği anlaşılır.
102 – Çocuk büyüyüp yanında koşacak çağa erişince bir gün ona: 'Evladım, dedi, ben rüyamda seni boğazlamaya giriştiğimi görüyorum, nasıl yaparız bu işi, sen ne dersin bu işe!”
Oğlu: 'Babacığım! dedi, hiç düşünüp çekinme, sana Allah tarafından ne emrediliyorsa onu yap. Allah'ın izniyle benim de sabırlı, dayanıklı biri olduğumu göreceksin!”. {KM, Çıkış 13,2; Sayılar 3,13; Tekvin 22,1-14}
Hz. İbrâhim oğlunu kurban ettiğini değil, kurban etmeye giriştiğini görmüştü.
103-105 – Her ikisi de Allah'ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: 'İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk)” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!
Bu âyetlerden, Peygamberlerin rüyasının vahiy şekillerinden biri olduğu anlaşılıyor. Aksi takdirde Allah onu uyarır ve Kur'ân'da böylesine bir yanlış anlaşılmaya engel olurdu.
Kurbanlık çocuğun adı Kur'ân'da açıklanmaz. Müfessirlerden İsmâil diyenlerin yanında İshak olduğunu söyleyenler de vardır. Ekseriyet birinci görüştedir. Yahudi – Hıristiyan geleneği ise İshak olduğunu söyler.
106 – Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı.
107 – Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik.
108 – Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık: ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir:
109 – 'Selam olsun İbrâhim'e!”
110 – Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!
111 – Gerçekten o Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.
112 – Biz de ona, salih kişilerden, üstelik peygamber olacak bir evladı, İshak'ı müjdeledik.
113 – Kendisine de İshak'a da feyiz ve bereketler verdik. Onların neslinden gelenler arasında iyi davranan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de!
Bu âyetle kurban kıssasının anlatılış hikmetine işaret ediliyor. Hz. İbrâhim (a.s.)'ın iki oğlu Hz. İshak (a.s.)'dan Yahudi ve Hıristiyanların mensub olduğu İsrailoğulları, Hz. İsmâil (a.s.)'dan ise Araplar ve diğer müslümanlar dünyaya yayılmışlardır. Dünyadan nice soy ve sülale geçip gitmiş, onların isimleri bile kalmadığı halde Allah Hz. İbrâhim'in nesline bu bereket ve şerefi vermiştir. Allah Teâla bu kıssayı anlatmakla onlara şöyle demek istiyor: 'Sizin ecdadınız İbrâhim, İsmâil ve İshâk (aleyhimu's-selam), ihlasları ile bu şerefe yükseldiler. Siz de onlar gibi olmak isterseniz bu ihlası kazanmaya çalışın. Yoksa, önderlik soydan ileri gelmez. Nitekim onların soylarından iyiler gibi, zalimler de bulunmaktadır.”
Yirminci asrın son çeyreğinde Batı Hıristiyanlık dünyası başta olarak birçok yerde 'Hz. İbrâhim'de birleşme” temennileri dile getirilmeye başlamıştır. Bu üç ümmet Hz. İbrâhim'e lâyık nesiller oldukları nisbette dünyada hayır ve faziletin ağır basacağı rahatlıkla söylenebilir.
114 – Biz Mûsa ile Harun'a da nübüvvet vererek ihsanda bulunduk.
115 – Onları da, milletlerini de müthiş bir gaileden kurtardık.
116 – Hem onlara yardım ettik de, galip gelenler onlar oldular.
117 – Kendilerine gerçekleri apaçık gösteren o kitabı verdik.
118 – Onları doğru yola ilettik!
119 – Sonraki nesiller içinde onlara da iyi bir nam bıraktık.
120 – 'Selam olsun Mûsâ ile Harun'a”
121 – Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!
122 – Gerçekten onlar, Bizim tam inanmış has kullarımızdandı.
123 – İlyas da şüphesiz resullerdendi.
Hz. İlyas İsrailoğullarından olup, M.Ö. 9. asırda Filistin bölgesinde yaşamıştır. Dinler Tarihi araştırmalarının bulgularına göre, Babil'den Mısır'a kadar geniş bölgede Ba'l adı ile Allah'a ibadet edilmiştir. Bu kelime: Efendi, Sahip, lider bazan da koca anlamına gelir. Onlar başlangıçta hak Tanrıya bu isim ile ibadet ederken, sonraları şirke bulaştıkları anlaşılıyor.
124-126 – Hani o halkına şöyle demişti: Siz hâlâ şirkten ve fenalıklardan sakınmayacak mısınız? Sizin de, gelip geçmiş atalarınızın da Rabbi olan Allah'ı, o en güzel Yaradanı bırakıp hâlâ Ba'l'e tapmaya mı devam edeceksiniz? {KM, I Krallar 18,24-40}
127 – Fakat bunlar onu yalancı saydılar. Bundan ötürü de, onlar tutuklanıp hesap günü mutlaka yargılanacak ve cehenneme götürüleceklerdir.
128 – Ancak Allah'ın ihlasa erdirdiği kulları böyle olmaz.
129-130 – Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık. 'Selam olsun İlyas'a!”
Hayatında çok kötü davranışlara mâruz bıraktıkları Hz. İlyas (a.s.)'a İsrailoğulları vefatından sonra Hz. Mûsâ'dan sonra, en büyük saygıyı beslemişlerdir. Onun göğe kaldırılıp dünyaya yeniden doğacağı inancı İsrailoğullarında yaygındı (Tevrat, II. Tarihler 21,12-15; I. Krallar 17, 18; 19,21; II. Krallar 1,2).
131 – Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!
132 – Gerçekten o bizim tam inanmış has kullarımızdandı.
133 – Lût da şüphesiz, resullerdendi.
134-135 – Onun suçlu kentini cezalandırırken, geride kalanlar arasında yer alan yaşlı eşi hariç, kendisini ve ailesini kurtardık.
136 – Sonra da ötekileri imha ettik.
137-138 – Siz de sabah akşam onların diyarlarına uğrarsınız. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
139 – Yûnus da şüphesiz resullerdendi.
140 – Hani o, Rabbinden izinsiz kaçıp yolcusunu doldurmuş gemiye kendini atmıştı.
141 – Kur'a çekmiş, kur'ada kaybedenlerden olunca denize atılmıştı.
142 – O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi.
143-144 – Şayet Allah'ı çok zikreden, ibadetli kimselerden olmasaydı, tâ mahşere kadar onun karnında kalırdı.
Hz. Yunus (a.s.) ın kıssası için bkz. 21,87.
Yunus (a.s.)'ın halkı onu yalanlamada ısrar ettiler. Sonunda; 'Üç gün mühletiniz kaldı, iman etmezseniz azap gelecek” diye tebliğ etti. Üçüncü gün gelmeden gece yarısı şehri terk etti. Fakat halk sabahleyin azap alâmetleri başlayınca, korkarak dönüş yapmak istediler, onu bulamayınca çoluk çocuklarını davarlarını alarak şehir dışında çöle çıkıp tövbe ettiler. Allah tövbelerini kabul etti. Hz. Yunus peygamberlik sünnetine aykırı olarak emir gelmeden hicret etme hatasını itiraf ile Rabbine yalvardı. O da ona icabet etti.
Bazı rasyonalistler, balığın onu yutmasını tevil etmek isterler. Bu olay bir mûcize olarak pekâla gerçekleşmiştir. Kaldı ki mûcize olmaksızın bile normal şekilde şöyle bir olay cereyan etmişti. 1891'de İngilterede balina avında bir balıkçı denize düşer ve balina da onu yutar. Bir iki gün sonra o balık ölü olarak bulununca, yutmasından 60 saat sonra, karnından canlı olarak çıkartılmıştır (Urdu Digest, Şubat, 1964'den Mevdudi, Tefhim, bu âyetlerin tefsirinde.).
145 – Derken Biz onu ağaçsız çıplak bir sahile attık, o bitkin bir halde idi.
146 – Üzerine gölge yapması için, orada asma kabak cinsinden bir ağaç bitirdik.
147 – Biz onu yüz bin nüfuslu bir şehre göndermiştik, hatta gittikçe nüfusları artıyordu da. {KM, Yunus 4,11}
'Bu âyette: 'Biz onu, yüz bin veya daha çok kişiye peygamber olarak gönderdik.” diye de mâna verilebilir. Allah Teâla dileseydi, elbette o halkın sayısını tam olarak bildirirdi. Maksat: Bir kişi oraya girdiğinde yüz bin veya daha fazla olduğunu tahmin ederdi.” demektir.
148 – Yûnus onları tekrar hakka çağırınca, bu sefer iman ettiler. Biz de belirli bir süreye kadar onları hayattan istifade ettirdik.
149 – Resulüm! Şimdi sor o Mekkelilere (hâlâ şirklerine devam edip) kız evlatları senin Rabbine, erkek evlatları da kendilerine mi isnad edecekler?
150 – Yoksa Biz melekleri dişi yaratmışız da onlar buna şahit mi olmuşlar?
151-152 – Haberiniz olsun ki onlar sırf iftira ederek 'Allah doğurdu” derler. Onlar yalancıların ta kendileridirler.
153 – Allah kızları oğullara tercih mi etmiş?
154 – Ne olmuş size, aklınızı mı kaybettiniz? Ne biçim hüküm veriyorsunuz öyle!
155 – Hâlâ düşünüp Allah'ın bundan münezzeh olduğunu anlamayacak mısınız?
156 – Ne o, yoksa sizin açık bir deliliniz mi var?
157 – Eğer iddianızda tutarlı iseniz getirin o kitabınızı!
158 – Bir de tutup Allah ile melekler arasında bir soy bağı uydurdular!
Ama o melekler, bunu iddia eden müşriklerin yargılanıp cehenneme tıkılacaklarını pekiyi bilirler.
159 – Ve şöyle derler: 'Allah onların iddia ettikleri şeylerden münezzehtir, çok yücedir.”
160 – Ancak Allah'ın ihlâsa erdirdiği kulları böyle olmaz, cehenneme götürülmezler.
161-163 – 'Ey müşrikler! Ne siz, ne de sizin Allah'tan başka ibadet ettikleriniz,
-ille de cehenneme girmek isteyen kimseler hariç-
Allah'a yönelmek isteyen herhangi bir kulu yoldan çıkaracak bir kuvvete sahip değilsiniz.”
164 – 'Bizim her birimizin belli bir makamı ve yeri vardır.
165 – Saf saf dizilenler biziz.
166 – Allah'ı zikredip O'nu tenzih edenler biziz.”
167–169 – Müşrikler önceleri: 'Eğer, derlerdi, daha önceki ümmetlere verilen kitap gibi bir kitap bizde de olsaydı, Biz de Allah'ın halis, muvahhid kulları olurduk.”
170 – Ama şimdi onu red ve inkâr ettiler;
Fakat yakında öğrenirler!
171-173 – Şu kesindir ki, Biz resul olarak gönderdiğimiz kullarımıza söz verdik ki onlar yardımımıza mazhar olacaklar ve Bizim ordumuz mutlaka galip gelecektir.
Âyette geçen 'ordumuz”, yani Allah'ın ordusundan maksat Resûlullah (a.s.) ile birlikte mücahede eden ve onun tebliğ ve cihadını devam ettiren müminlerdir. Ayrıca Allah tarafından müminleri desteklemekle görevlendirilen gaybî ordular da olabilir. Ancak bu, müminlerin her zaman siyasî sahada galibiyet sağlayacakları mânasına gelmez. Esasen galip gelinecek sahalar çoktur ve siyaset bunlardan sadece biridir. Nitekim peygamberler siyasi yönden galip gelmedikleri yerlerde, ahlâk ve faziletle başarı sağlamışlardır. Ancak, Cahiliyye düşünceleri bir süre üstün çıksa bile, kısa bir zaman sonra silinip gitmişlerdir. Fakat peygamberlerin getirdikleri gerçekler, binlerce yıldan beri hakikat olarak devam etmektedir. Demek ki hüccet yönünden her zaman üstündürler (Mevdûdi, Tefhim).
174 – Artık bir süre sen onlardan uzak dur.
175 – Onları gözetle. Zaten kendileri de başlarına geleceği yakında göreceklerdir.
176 – Şimdi onlar azabımızın çarçabuk başlarına gelmesini gerçekten istiyorlar mı?
177 – Eğer öyleyse, şunu bilsinler ki, azap onların yurtlarına inerse,
o uyarılıp da yola gelmeyenlerin varacakları sabah çok fena bir sabah olacaktır!
178 – Artık sen bir süre onlardan uzak dur.
179 – Başlarına inecek azabı. Gözetle zaten kendileri de yakında gerçeği göreceklerdir.
180-182 – İzzet ve kudret Rabbi olan senin Rabbin onların bütün batıl iddialarından münezzehtir, yücedir.
Selam bütün peygamberleredir.
Bütün hamdler âlemlerin Rabbi Allah'adır
Abdulhadi Kanakeri - Saffat Suresi Şarkı Sözüne henüz yorum yapılmamış. Abdulhadi Kanakeri - Saffat Suresi şarkı sözüne ilk yorumu siz yaparak katkıda bulunabilirsiniz.;